İnternette gezinirken Breck Eisner'in bu yıl içinde çekilecek 3D bir Flash Gordon filmi için anlaşma imzaladığını okuyunca aklıma ister istemez 1980 tarihli film geldi. Hani şu Queen'in 'unutulmaz' Flash şarkısı ile beynimize kazınmış kitsch klasiği olan... Alex Raymond'un Flash Gordon'u daha önce de defalarca TV ve sinema uyarlamaları ile arzı endam etmiş. Mike Hodges'un yönetmen koltuğunda oturduğu 1980 tarihli film ise şu an için sinema uyarlamalarının sonuncusu.
Sam J. Jones'un Flash'i, Melody Anderson'un Dale'i, Chaim Topol'un Zarkov'u oynadığı filmde asıl dikkat çeken isimler ise bu üç ana karakterin dışındakiler, Max von Sydow (Ming), Timothy Dalton (Prens Barin) ve tabii Ornella Muti (Prenses Aura). Konuya gelince, Amerikan futbol yıldızı Flash, gazeteci Dale Arden ve bilim adamı Hans Zarkov ile beraber İmparator Ming'in dünyayı yok etmesini engellemeye çalışıyor kısaca. Ming'in dünyayı yok etme konusundaki motivasyonu biraz karışık, bir sahnede bize niye saldırıyorsunuz diye soran Zarkov'a Ming'in cevabı neden olmasın oluyor mesela. Neyse, sonuçta Flash Ming'e karşı Prens Barin ve Şahin Adamlar'ı (evet, bir de onlar var) örgütlüyor, görür görmez kendisine aşık olan Prenses Aura'nın da yardımıyla Ming'in yeniyor, Dale ile mutlu mesut yaşıyor. Farkındayım, filmin sonunu söyledim ama, başka türlü bitebileceğini düşünen var mıydı?
Sözü fazla uzatmaya gerek yok. Ne de olsa en kötü filmler kategorisinden kült statüsüne erişmiş bir filmden bahsediyoruz sonuçta. Dekor, efekt, oyunculuk yerlerde sürünüyor, senaryo deseniz bugün beş yaşında çocuğa okutsanız bir tarafıyla güler size. Sanırım filmin en güzel yanı arkadaş ortamlarında yıllarca bitmeyecek geyiklere malzeme olacak malzemeyi içinde barındırması. Hatta ben hemen birkaç tane ipucu vereyim; Sam J. Jones'un hiç bozulmayan saçları (öyle ki çamurun içinden çıktıktan beş dakika sonra ışıl ışıl, ahenkle dansediyor), filmin başlarında Flash'ın Ming'in adamlarını Amerikan futbolu deneyimleriyle yerden yere vurması (anlatılmaz, yaşanır), dünyalı bilim adamı Zarkov'un görür görmez Ming'in dünyasının teknolojisine hakim olması (bunu Zarkov'un zakesına mı başka bir şeye mi yormak lazım bilemedim).
Sam J. Jones'un Flash'i, Melody Anderson'un Dale'i, Chaim Topol'un Zarkov'u oynadığı filmde asıl dikkat çeken isimler ise bu üç ana karakterin dışındakiler, Max von Sydow (Ming), Timothy Dalton (Prens Barin) ve tabii Ornella Muti (Prenses Aura). Konuya gelince, Amerikan futbol yıldızı Flash, gazeteci Dale Arden ve bilim adamı Hans Zarkov ile beraber İmparator Ming'in dünyayı yok etmesini engellemeye çalışıyor kısaca. Ming'in dünyayı yok etme konusundaki motivasyonu biraz karışık, bir sahnede bize niye saldırıyorsunuz diye soran Zarkov'a Ming'in cevabı neden olmasın oluyor mesela. Neyse, sonuçta Flash Ming'e karşı Prens Barin ve Şahin Adamlar'ı (evet, bir de onlar var) örgütlüyor, görür görmez kendisine aşık olan Prenses Aura'nın da yardımıyla Ming'in yeniyor, Dale ile mutlu mesut yaşıyor. Farkındayım, filmin sonunu söyledim ama, başka türlü bitebileceğini düşünen var mıydı?
Sözü fazla uzatmaya gerek yok. Ne de olsa en kötü filmler kategorisinden kült statüsüne erişmiş bir filmden bahsediyoruz sonuçta. Dekor, efekt, oyunculuk yerlerde sürünüyor, senaryo deseniz bugün beş yaşında çocuğa okutsanız bir tarafıyla güler size. Sanırım filmin en güzel yanı arkadaş ortamlarında yıllarca bitmeyecek geyiklere malzeme olacak malzemeyi içinde barındırması. Hatta ben hemen birkaç tane ipucu vereyim; Sam J. Jones'un hiç bozulmayan saçları (öyle ki çamurun içinden çıktıktan beş dakika sonra ışıl ışıl, ahenkle dansediyor), filmin başlarında Flash'ın Ming'in adamlarını Amerikan futbolu deneyimleriyle yerden yere vurması (anlatılmaz, yaşanır), dünyalı bilim adamı Zarkov'un görür görmez Ming'in dünyasının teknolojisine hakim olması (bunu Zarkov'un zakesına mı başka bir şeye mi yormak lazım bilemedim).