Tuesday, August 31, 2010

Yokyer - Neil Gaiman

  Neil Gaiman ve Lenny Henry tarafından yaratılmış ve BBC'de yayınlanmış televizyon serisi Neverwhere'in Neil Gaiman tarafından romanlaştırılmasıyla ortaya çıkıyor Yokyer. Bildiğimiz Londra'nın altında bilmediğimiz bir dünyayla tanıştırıyor Gaiman bizleri, kanalizasyonlardan, metro tünel ve istasyonlarından, mağaralardan oluşan bir dünya. Ve bu dünyanın 'sakin' leri  bizim dünyamızdan kaymış, artık bizlere görünmez olmuş insanlar. Sıradan, bir parça da ezik bir karakter olan kahramanımız Richard Mayhew birgün aniden karşısına çıkan Door adında yaralı bir genç kıza yardım etmeye karar verince Aşağı Londra'da buluyor kendisini. Artık bildiği dünyasına dönmek için mücadele etmek zorunda, hem de aşağı tarafın canavarları, katilleri, hatta melekleri ile...
  Neil Gaiman çağımızın en önemli öykü anlatıcılarından biri olma yolunda emin adımlarla ileriliyor. Yokyer yazarın tek başına yazdığı ilk roman olmasına rağmen (daha öncesinde Discworld serileriyle bilinen Terry Pratchett ile beraber yazdığı Good Omens adında bir romanı varmış) kurgusuyla, anlatımıyla, hikayesiyle avucuna aldı beni resmen, kitabı elimden bırakmak istemedim. Hele karakterler... Her biri ayrı bir alem, Richard Mayhew, Door, Marquis de Carabas, avcı... Ama bir Mr. Vandemar ile Mr. Croup ikilisi var ki, evlere şenlik, edebiyat tarihinde bu kadar absürd bir ikili var mıdır bilmem...
  İlk kez 1996 yılında yayınlanan eser Evrim Öncül'ün çevirisiyle İthaki Yayınları'nca dilimize kazandırılmış. Sandman'in yaratıcısının bu müthiş hayal dünyasından uzak durmamak lazım...

  Not: Türkçe çevirinin kapağının kime ait olduğunu çok merak ettim, ama bir bilgi bulamadım.
  Gene not: Neverwhere'in 2005 yılında DC Comics etiketiyle yayınlanmış 9 sayılık bir mini seriden oluşan çizgiroman uyarlaması da mevcutmuş.

Yengeç Gemisi - Takici Kobayaşi

  Yordam Kitap tarafından basılmış bir manga Yengeç Gemisi, ya da orijinal adıyla Kanikôsen. Yazarı Takici Kobayaşi (1903 - 1933), 1920'lerde yükselen Japon proleter hareketinin önemli isimlerindenmiş ve hayatını işkence altında kaybetmiş. İlk kez 1929 yılında basılan eser, 2008 yılında manga olarak yayınlanmış. Öykü 1920'li yılların sonlarında Japonya'nın kuzeyindeki Hokkaido Limanı'ndan soğuk denizlere açılan bir yengeç gemisinde geçiyor. Yengeç gemisi diyoruz ama, bu gemi yüzen bir fabrika da aslında. Yengeçler toplandıktan sonra bu gemilerde işleniyor, kutulanıyor ve Japon ordusunun yiyecek ihtiyacını karşılamak için gönderiliyor. İşçi taşeronlarının eline düşmüş yoksul insanlarda bu gemide insanlık dışı koşullarda çalışmak zorunda kalıyor. Fırtınalı bir günde denizde kaybolan bir av takasındaki bir grup işçi bir Sovyet gemisince kurtarılıyor. Burada geçirdikleri günlerde yepyeni bir sınıf bilinci ve mücadele arzusu ile dolan işçiler, kendi gemilerine döndüklerinde başkaldırıyorlar.
  Kendi türündeki pekçok öyküde olduğu gibi Kanikôsen'de de basite indirgenmiş olaylar, karikatürize tiplemeler, propagandist bir dil mevcut. Buna manganın pek hazzetmediğim kendi abartılı anlatım tarzı da eklenince pek de sevdiğimi söyleyemeyeceğim bir eser ortaya çıkmış. Yine de farklı bir tat olarak okunabilir.  


Levent Cantek'in daha detaylı değerlendirmesini de buradan okuyabilirsiniz.

Sunday, August 29, 2010

Obtest

  Obtest'i 2008 tarihli Gyvybės Medis albümüyle tanıdım. Biraz araştırınca gördüm ki, aslında bayağı tarihi olan bir grupmuş. Kuruluşu 1992'ye kadar gidiyor, önceleri bir death metal grubu olarak ortaya çıkmışken zamanla pagan/black metal'e kaymışlar. Litvanya, Vilnius kökenli dört elemandan müteşekkil. Şarkılar da neredeyse tamamen Litvanya dilinde (Litvanyaca kulağıma pek doğru gelmedi, ama araştırmaya da üşendim şimdi). Söylenenlere göre şarkı sözlerinin içeriğini de Litvanya mitolojisi, savaş, Hristiyanlık karşıtlığı gibi temalar oluşturuyormuş çoklukla.


  Gyvybės Medis albümünü yukarıda bahsedilen türlerin hiçbirine oturtamadım kafamda, belki en geniş tanımıyla power metal denebilir. Ama tür tartışmasını bir kenara bırakırsak çok güzel bir albüm Gyvybės Medis... Hatta son yıllarda dinlediğim en iyi metal albümü olduğunu bile söyleyebilirim. Rus Kuvalda'dan sonra playlist'ime bir eski Doğu Bloku ülkesi grubu daha katılmış oldu böylece... Devamını bekliyorum.

İngilizce resmi siteleri

Friday, August 13, 2010

Lost İçin Son Söz (2)...

Lost için son söz dedik ama, Hurley ile Desmond'a veda etmemek içime sinmedi. Kendilerine has karakterlerinin yanında olayların gelişiminde oynadıkları önemli rol - ki hep Sawyer, Jake, Kate gibi daha popüler karakterlerin gölgesinde kaldılar -, onları daha bir sevmemi sağlamıştı.

Önce Desmond için bir alkış...


Bir alkış da Hurley için...


Tuesday, August 10, 2010

The Last Airbender

Avatar: The Last Airbender 2005 yılında Nickeledeon kanalında yayınlanmaya başlanan bir çizgi dizi. Hava, su, toprak ve ateş uluslarının yaşadığı ve her ulusun adını taşıdığı 'temel element' in güçlerini kullanmak için kendisine özel tekniklere sahip olduğu bir dünyada geçiyor hikaye. Ateş ulusu diğerlerine saldırınca da onları durdurma görevi dört elementin gücünü de kontrol etme yeteneğine sahip Avatar'a düşüyor. Avatar olması için eğitilen hava ulusundan Aang ise kendisine yüklenen sorumluluklardan bunalıp uçan bizonu Appa ile kaçıyor. Sonrasında da bir fırtınaya yakalanıp su altında kalıyor ve donuyor. Aradan 100 yıl geçiyor, biz de öyküyü bu noktadan itibaren izlemeye başlıyoruz. Güney su kabilesinden Sokka ve Katara adlarında iki kardeş Avatar'ı buzlardan kurtarıyor. Artık Aang, Sokka ve Katara ile yollara düşüp hem bir Avatar olma yolunda eğitimini tamamlamak, hem de ateş ulusunu durduracak mücadeleyi başlatmak zorunda.


M. Night Shyamalan'ın çizgi seriyi sinemaya aktarmak istediği uzun zamandır biliniyordu. Ancak son yıllarda filmografisi tepetaklak giden, en son 'The Happening' faciasından sonra ise yerin dibine batırılan Shyamalan'ın ismi serinin fanları nezdinde pek de makbul görülmüyordu. Sonuçta Shyamalan 'The Last Airbender' adıyla çizgi serinin sinema versiyonunu çekti. Kıyamette ondan sonra koptu. 'Avatar: The Last Airbender' ın IMDB puanı 9.3, 'The Last Airbender' ınki ise 4.3. Daha fazla söze gerek var mı?
Eğer Shyamalan'ın ismi söz konusu olmasa veya Avatar bunca hayranı olmayan başka bir çizgi film olsa bu kadar ses çıkmazdı herhalde. Diğer uyarlamaların pek çoğu gibi sessiz sedasız gelir ve giderdi. Ben de sinema koltuğumda oturur, bomboş bir kafayla perdeye bakarak bir buçuk saat geçirir, sinemanın kapısından çıkar çıkmaz da aklımdan uçup giden film hakkında birşeyler yazmak için çabalamazdım. Ama yapacak birşey yok, duty calls.


Gelelim filme, boşluklarla dolu bir senaryo var karşımızda. Shyamalan, Avatar'ın ilk sezonundaki yirmi bölümü bir buçuk saatte anlatabilmek için olayları o kadar hızlandırmış ki, bir yerden sonra komik geliyor insana. Resmen daldan dala atlanmış. Ama Peter Jackson da koca kitabı filme çekti ve böyle bir sorun yaşamadık kendisiyle, yani yapan yapıyor, yani bahane değil bunlar. Avatar'ın büyük bir hayranı sayılmam ama, izlediğim bölümlerden hatırladığım Aang karakteri de daha bir sevimli ve afacandı. Filmin Avatar'ı ise fazlasıyla olgun. Sokka'nın şapşallığından ise eser yok. Diğer karakterler ise nispeten fena değildi bence, ama gördüğüm kadarıyla fanlar onlardan da pek hoşlanmamış. Tabii, efektler güzel, zaten bir onlar var galiba iyi diyebileceğim. Ha, son bir nokta, kendinizi bu filmi 3D izlemem lazım diye kasmayın, 3D filme kestra birşey katmıyor.
Sonuç, kısaca, yeni bir Shyamalan faciası. Kendisi artık bu işleri bıraksa hem kendisine hem dünyaya bir iyilik yapmış olacak galiba...

Friday, August 6, 2010

Samsung Wave

Uzun zamandır elime aldığım en 'güzel' telefon herhalde Samsung s8500 Wave. Tek parçadan oluşmuş gibi duran gövdesi son derece şık, ama asıl ekranı açılınca - sunduğu mükemmel görüntü ile - etkileyiciliği bir kat daha artıyor.
Herşeyden önce Wave'in en büyük artısı yeni Super AMOLED teknolojisi kullanılmış ekranı. Son derece parlak ve kaliteli bir görüntü sunan bu 3,3'' (43x72 mm) lik yeni ekran, testlerde düşük enerji kullanımı ve gün ışığında dahi rahat kullanılabilmesi ile de öne çıkmış. Dokunmatik ekranı da son derece duyarlı, en hafif dokunuşları bile hissedebilyor.

İşletim sistemi olarak ise açık kaynak kodlu yeni BADA kullanılmış. Forumlarda Wave'in en fazla eleştirildiği noktada bu, çünkü mevcut uygulamaların sayısı şu an itibariyle oldukça sınırlı. Ancak Samsung'un kullanıcı arabirimi TouchWiz 3.0 ile donatılmış BADA ilk izlenim itibariyle olumlu bir etki bırakıyor, çok sayıda kişiselleştirme seçeneği ve kolay kullanımı ile kullanıcıları kendisine çekmesi zor değil. Ayrıca tüm sosyal ağları ve telefon özelliklerini 'Social Hub' adı ile tek bir uygulama altında birleştirmesi de akıllıca. 
1 GHz ARM Cortex A8 işlemci kullanılmış Wave'in diğer önemli özellikleri çift LED flaşlı 5.0 MP kamerası, 1280 x 720 piksel çözünürlükte video çekimi yapabilmesi, 7,5 saate varan konuşma süresi sağlayan bataryası. Dahili hafızası 2 GB, hafıza kartı ile 32 GB'a kadar artırılabiliyor.
Ayrıca Bluetooth 3.0 ve Wi-Fi 802.11n teknolojilerini destekleyen ilk telefon ünvanı da Samsung Wave'in olmuş.
Bir HTC fanatiği olarak beni bile oldukça etkiledi Samsung Wave. HTC HD'nin yeni modelinde aradığımı bulamazsam ilk tercihim olabilir.

Wednesday, August 4, 2010

Tablet PC

Malumunuz, bilgisayar dünyasının yeni yıldızları tablet PC'ler. Rahatça yanımızda taşıyabileceğimiz, asgari günlük ihtiyaçlarımızı karşılayabilecek bir bilgisayar herkesin hayali sonuçta. Bilgisayar teknolojisi de en küçük ve taşınabilir formda, istediğimiz yerden internete girebileceğimiz, medya uygulamalarını çalıştırabileceğimiz, hatta kitap okuyabileceğimiz bu tarz cihazları bize sunabilecek kıvama gelmiş görünüyor. Şahsen ben, yıllarca sırtımda taşımak zorunda kaldığım 2 küsür kiloluk dizüstü bilgisayarımı evde bırakmayı ve küçücük bir tablet PC'yi yanıma alıp evden çıkabileceğim günleri hasretle bekliyorum. Dizüstü bilgisayarların minyatür bir kopyası gibi görünen netbook'lar ve en büyüğü bile 4 inch civarında bir ekran sunabilen smartphone'lardan çok daha ergonomik bir izlenim yaratıyorlar çünkü...
Çoğu büyük üretici tablet PC modellerini piyasaya sürmek için harıl harıl çalışıyor bugünlerde. Apple'ın iPad'inin rüzgarı oldukça kuvvetli esiyor çünkü. Raflara çıkan ilk dikkat çekici ürün Archos'un Archos 7 Home Tablet'i. 600 Mhz Rockchip RK2808 mikroişlemci kullanan, 7'' 480x800 TFT ekrana sahip cihazın işletim sistemi ise Android 1.5. 8 GB depolama alanı var. Ayrıca WiFi ve Bluetooth kablosuz bağlantı, microSD/SDHC kart girişi de mevcut.


Bir diğer tablet PC haberi ise Samsung'unki. 11 Ağustos'ta duyurulması beklenen ve isminin Galaxy Tab olacağı rivayet edilen cihazın Android tabanlı, ARM temelli işlemcili, TouchWiz kullanıcı arayüzü destekli, 7'' ekranlı olacağı söyleniyor. Detaylar henüz belirsiz, ama merakla bekliyorum.

Yamaha MT-09 Reklam Filmi

Reklam filmi paylaşmak pek alışkanlığım değil, ama muhteşem görüntüler ve Japonya birlikteliğini ıskalayamazdım.